Çocuklar, alimin, talebe-i ilmin çok olduğu, ilim
tahsilinin kolay ve makbul olduğu günlerde bile kitaplarımız, ilme teşvik ve
tergiblerle dolu idi. Bugün maalesef ilim garip olmuş, garip kalmıştır. Bilhassa
teşvik ve tebriğe ihtiyaç vardır.
Rasûlullâh sav. Efendimiz duasında: “Ya Rabbi, aklımı
arttır, imanımı arttır.” dememiş, fakat “Ya Rabbi, ilmimi arttır.” demiştir.
Bugün Müslümanların adam olmasını, İslam’ın tekrar
yaşanmasını, yaşatılmasını isteriz, dileriz. Herkes de bunu ister. Fakat
bilmezse, neyi yaşayacak? İnsan bilmediği şeyi nasıl yaşar?
Onun için benim vaktim ilim yolunda geçiyor, amelim çok
olmuyor. Nafile ibadetlere vakit bulamıyorum. Zamanım hep kitaplar arasında geçiyor.
Bana bir şeyler sormaya gelenler, hep -Allah selamet versin- “Efendim gelecek
ziyaretimizde cevabımızı alırız inşallah.” diyorlar. Kitap, makale yazar gibi,
onların suallerine cevaplar yazmak icap ediyor.
Binaenaleyh çocuklar, ben şuna iyice inanmışım ki; ilim,
nafile ibadetten efdaldir.
Nafile ibadetler, şahsınızı kurtarmak, Allah lütfederse cennetteki
makamınızın yükselmesi içindir. Fakat ilim, Müslüman kardeşlerinizi
cehennemden, cehennemin başlangıcı olan dalaletten ve küfürden kurtarır.
Yavrum, küfür ne kadar tehlikeliyse, inanç diye hurafelere,
asılsız şeylere saplanmak da aynıdır. Bunların hepsine ilimle karşı durulur,
mani olunur. İlim, bu sebeple ibadetlerin en büyüğüdür. Çalışın, gayret edin,
ilim tahsil edin…
Anlayamadığınız yerleri muhakkak hocalarınıza sorun. Bir
meseleyi anlamadan sakın geçmeyin. Sual sormaktan utanmayın, sıkılmayın.
Sorulmadan öğrenilmez. Biz daha Binâ’ okurken hocalarımız şu ibareyi tekrar
ederlerdi: “teallemtü’l-ilme mes’eleten ba’de mes’ele.” Ben ilmi mesele mesele
öğrendim; bir meseleyi öğrendim, sonra ötekine geçtim. İlim, mesele mesele,
sırasıyla, yavaş yavaş elde edilir…
Bir de, hangi ilimde, fende kabiliyetiniz, istidadınız,
aşkınız, şevkiniz varsa onun mütehassısı olmaya gayret edin. Allamelik zamanı
geçti. Şimdi ihtisas zamanı. Her şeyi bilen insan devri değil, bir meselede
mütehassıs, uzman olma devrindeyiz. Yaşlı bir insan ve hocanız olarak bir de
bunu bilhassa tavsiye ederim.
Çocuklar, hocam Alasonyalı Ali Efendi’nin zaman zaman
zikrettiği tarihi bir kıssa vardı. O da hocalarından duymuş olmalı.
Talebelerini adam etmek için, insan olmalarını temin için bu kıssayı
zikrederdi. Kıssa şudur:
Fatih Sultan Mehmed, kabri cennet olsun, bütçe
müzakereleri varmış. Divanda vezirleriyle birlikte meclis toplayıp devletin
bütçesini, mizaniyesini müzakere edeceklermiş.
Vezirler, yani bakanlar gelmeden evvel padişah, önündeki
kağıdın bir köşesine medreseler tahsisatı diye bir rakam kaydetmiş.
Meclis müzakerelere başlamış. Maliyeye bakan vezir, o
rakamı fark etmiş, konuşmaz olmuş. Zeki padişah, vezirin sükutunun sebebini
anlamış, sormuş:
“Vezir-i semîrim, bütçe müzakeresidir, asıl maliye
vezirinin konuşacağı bir meclistir. Susuyorsunuz?”
“Dinliyorum Efendim, istifade ediyorum.”
“Galiba şuraya yazdığım medreseler tahsisatı rakamını
mülahaza ettiniz, çok buldunuz. Sükutunuza sebep bu olsa gerek.”
Padişah bunları söyleyince vezir konuşmuş:
“Evet Padişahım. Devletin bin derdi, masrafı var. Siz
birine atf-ı nazarda bulunmuşsunuz. Onların arasında bu rakamı fazla buldum.”
Zeki padişah, nazırını kırıp gücendirmek istemiyor. İkna
etmek, gönlünü almak, tayin ettiği rakamı bütçeye koydurmak istiyor. Sormuş:
“Vezir-i semîrim, bu kadar masraflarla yaşayan, yoluna bu
kadar varlıklar serilen medreselerden, acaba insan yetişmiyor mu diyeceksiniz?”
“Evet Padişahım, öyle görüyorum, endişem budur.”
Vezir böyle konuşunda padişah sözüne devam eder:
“Her meslek fire verir, fakat bu bilhassa ilim mesleğinde
çok olur. Çünkü bunlar peygamber varisidir. Bu çok zor bir vazifedir. Bunun
misali şuna benzer: Kurşunî, kahverengi veya siyah bir kumaşı, kirli bir suya
da sokup çıkarsanız, kuruyunca belli etmez, kirini göstermez. Sarık diye
sarınsanız bile anlaşılmaz. Ama beyaz bir kumaşa değil kirli su, bir sinek bile
değse iz bırakır, fark edilir. Bu meslek de beyaz tülbende benzer, çok fire
verir. Yalnız size bir sualim var. Buna vereceğiniz cevaba göre o tahsisatı
görüşeceğiz. Bu medreselerden sizi beni tatmin edecek seviyede yüzde beş hoca
yetişebiliyor mu?”
“Aman Padişahım artık bu da mı olmasın?”
Vezir bunu söyleyince padişah şu cevabı vermiş:
“Eğer yüzde beş hakkıyla hoca yetişebiliyorsa, davayı
kazandık, istediğimizi elde ettik demektir. Bu yüzde beşin uğruna doksan beşi
besleyeceğiz demektir.”
Bunun üzerine vezir hakkı teslim eder:
“Padişahım, yüzde beş iyi bir derece ise, buna razı
olunacak ise, ben de sizinle beraberim, devam edelim, itirazımı geri alıyorum.”
der.
Çocuklar, bu vak’a beş yüz sene önce cereyan etmiş. Daha
o zaman, padişah, yüzde beşe razı imiş. O bereketli asırlarda, Fatih zamanında
yüzde beşe razı olunursa, ya bugün yüzde kaçla yetinmemiz gerekecek?
Bugün ilim talebesi kardeşlerimiz, bu kadar melâibin,
nefs-i emarenin hoşuna gidecek eğlencelerin arasında bulunuyorlar. Onların
içinde dört başı mamur talebe bulmak, bu talebeleri hoca yapmak kolay şeyler
değildir.
Bugünkü serbest ve çok gevşemiş, aşınmış, ne bileyim
tuhaf hale girmiş devirde, yüzde beşe değil, yüzde bire razı olmak zorundayız.
Bu sebeple, aman çocuklar, bulunduğunuz günlerin, intisap
ettiğiniz mesleğin kıymetini bilin, peygamber varisi olmaya gayret edin. Adam
olun, çalışın. Çalışmayan arkadaşlarınıza dua edin.
Bugün İslamiyet’e hizmet etmek gayesiyle yaşayan
kimselerin, ye’se kapılmamak için Fatih Sultan Mehmed’in bu düsturunu örnek
almaları lazımdır. Böyle yaparsak, yetiştirenler şevkle çalışır, yetişenler
şevkle yetişirler. Bu çok mühimdir, hiç unutulmamalıdır.
Yavrularım, biz güneşin battığını gördük. Onun için biz
çabuk çöktük. İslam güneşinin gurubuna şahid olduk, bu bize çok acı verdi.
Çabuk çöktük… Şeker hastalığım günbegün artıyor, yeni arızalar çıkarıyor. Bir
çok eserler yazmak emelimdi, ama maalesef kendimi toparlayamıyorum.
Sizler, ümid ederim ki, İslam güneşinin yeni bir doğuşunu
daha göreceksiniz. Güneş batar, batan güneş tekrar doğar. İslam güneşinin
tekrar doğacağının işaretleri görülmeye başlamıştır. Emareler bunu gösteriyor.
Doğuş, inşallah yakındır. Onun için sizden, alem-i İslam büyük hizmetler
bekliyor.
Doğacak günün aşkıyla yaşayın, çalışın. Hayırlı günler
görün inşallah…
Allâme-i cihân Huccetullâh İmâm Muhammed Zâhid ibnu Hasan
el-Kevserî
(alıntı: M. Ertuğrul Düzdağ, Üstad Ali Ulvi Kurucu –
Hatıralar 2/168-173)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder