7 Aralık 2017 Perşembe

İmâm Zâhidü'l-Kevserî'nin Gençlere Nasihatleri

Çocuklar, alimin, talebe-i ilmin çok olduğu, ilim tahsilinin kolay ve makbul olduğu günlerde bile kitaplarımız, ilme teşvik ve tergiblerle dolu idi. Bugün maalesef ilim garip olmuş, garip kalmıştır. Bilhassa teşvik ve tebriğe ihtiyaç vardır.

Rasûlullâh sav. Efendimiz duasında: “Ya Rabbi, aklımı arttır, imanımı arttır.” dememiş, fakat “Ya Rabbi, ilmimi arttır.” demiştir.

Bugün Müslümanların adam olmasını, İslam’ın tekrar yaşanmasını, yaşatılmasını isteriz, dileriz. Herkes de bunu ister. Fakat bilmezse, neyi yaşayacak? İnsan bilmediği şeyi nasıl yaşar?

Onun için benim vaktim ilim yolunda geçiyor, amelim çok olmuyor. Nafile ibadetlere vakit bulamıyorum. Zamanım hep kitaplar arasında geçiyor. Bana bir şeyler sormaya gelenler, hep -Allah selamet versin- “Efendim gelecek ziyaretimizde cevabımızı alırız inşallah.” diyorlar. Kitap, makale yazar gibi, onların suallerine cevaplar yazmak icap ediyor.

Binaenaleyh çocuklar, ben şuna iyice inanmışım ki; ilim, nafile ibadetten efdaldir.

Nafile ibadetler, şahsınızı kurtarmak, Allah lütfederse cennetteki makamınızın yükselmesi içindir. Fakat ilim, Müslüman kardeşlerinizi cehennemden, cehennemin başlangıcı olan dalaletten ve küfürden kurtarır.

Yavrum, küfür ne kadar tehlikeliyse, inanç diye hurafelere, asılsız şeylere saplanmak da aynıdır. Bunların hepsine ilimle karşı durulur, mani olunur. İlim, bu sebeple ibadetlerin en büyüğüdür. Çalışın, gayret edin, ilim tahsil edin…

Anlayamadığınız yerleri muhakkak hocalarınıza sorun. Bir meseleyi anlamadan sakın geçmeyin. Sual sormaktan utanmayın, sıkılmayın. Sorulmadan öğrenilmez. Biz daha Binâ’ okurken hocalarımız şu ibareyi tekrar ederlerdi: “teallemtü’l-ilme mes’eleten ba’de mes’ele.” Ben ilmi mesele mesele öğrendim; bir meseleyi öğrendim, sonra ötekine geçtim. İlim, mesele mesele, sırasıyla, yavaş yavaş elde edilir…

Bir de, hangi ilimde, fende kabiliyetiniz, istidadınız, aşkınız, şevkiniz varsa onun mütehassısı olmaya gayret edin. Allamelik zamanı geçti. Şimdi ihtisas zamanı. Her şeyi bilen insan devri değil, bir meselede mütehassıs, uzman olma devrindeyiz. Yaşlı bir insan ve hocanız olarak bir de bunu bilhassa tavsiye ederim.

Çocuklar, hocam Alasonyalı Ali Efendi’nin zaman zaman zikrettiği tarihi bir kıssa vardı. O da hocalarından duymuş olmalı. Talebelerini adam etmek için, insan olmalarını temin için bu kıssayı zikrederdi. Kıssa şudur:

Fatih Sultan Mehmed, kabri cennet olsun, bütçe müzakereleri varmış. Divanda vezirleriyle birlikte meclis toplayıp devletin bütçesini, mizaniyesini müzakere edeceklermiş.

Vezirler, yani bakanlar gelmeden evvel padişah, önündeki kağıdın bir köşesine medreseler tahsisatı diye bir rakam kaydetmiş.

Meclis müzakerelere başlamış. Maliyeye bakan vezir, o rakamı fark etmiş, konuşmaz olmuş. Zeki padişah, vezirin sükutunun sebebini anlamış, sormuş:

“Vezir-i semîrim, bütçe müzakeresidir, asıl maliye vezirinin konuşacağı bir meclistir. Susuyorsunuz?”

“Dinliyorum Efendim, istifade ediyorum.”

“Galiba şuraya yazdığım medreseler tahsisatı rakamını mülahaza ettiniz, çok buldunuz. Sükutunuza sebep bu olsa gerek.”

Padişah bunları söyleyince vezir konuşmuş:

“Evet Padişahım. Devletin bin derdi, masrafı var. Siz birine atf-ı nazarda bulunmuşsunuz. Onların arasında bu rakamı fazla buldum.”

Zeki padişah, nazırını kırıp gücendirmek istemiyor. İkna etmek, gönlünü almak, tayin ettiği rakamı bütçeye koydurmak istiyor. Sormuş:

“Vezir-i semîrim, bu kadar masraflarla yaşayan, yoluna bu kadar varlıklar serilen medreselerden, acaba insan yetişmiyor mu diyeceksiniz?”

“Evet Padişahım, öyle görüyorum, endişem budur.”

Vezir böyle konuşunda padişah sözüne devam eder:

“Her meslek fire verir, fakat bu bilhassa ilim mesleğinde çok olur. Çünkü bunlar peygamber varisidir. Bu çok zor bir vazifedir. Bunun misali şuna benzer: Kurşunî, kahverengi veya siyah bir kumaşı, kirli bir suya da sokup çıkarsanız, kuruyunca belli etmez, kirini göstermez. Sarık diye sarınsanız bile anlaşılmaz. Ama beyaz bir kumaşa değil kirli su, bir sinek bile değse iz bırakır, fark edilir. Bu meslek de beyaz tülbende benzer, çok fire verir. Yalnız size bir sualim var. Buna vereceğiniz cevaba göre o tahsisatı görüşeceğiz. Bu medreselerden sizi beni tatmin edecek seviyede yüzde beş hoca yetişebiliyor mu?”

“Aman Padişahım artık bu da mı olmasın?”

Vezir bunu söyleyince padişah şu cevabı vermiş:

“Eğer yüzde beş hakkıyla hoca yetişebiliyorsa, davayı kazandık, istediğimizi elde ettik demektir. Bu yüzde beşin uğruna doksan beşi besleyeceğiz demektir.”

Bunun üzerine vezir hakkı teslim eder:

“Padişahım, yüzde beş iyi bir derece ise, buna razı olunacak ise, ben de sizinle beraberim, devam edelim, itirazımı geri alıyorum.” der.

Çocuklar, bu vak’a beş yüz sene önce cereyan etmiş. Daha o zaman, padişah, yüzde beşe razı imiş. O bereketli asırlarda, Fatih zamanında yüzde beşe razı olunursa, ya bugün yüzde kaçla yetinmemiz gerekecek?

Bugün ilim talebesi kardeşlerimiz, bu kadar melâibin, nefs-i emarenin hoşuna gidecek eğlencelerin arasında bulunuyorlar. Onların içinde dört başı mamur talebe bulmak, bu talebeleri hoca yapmak kolay şeyler değildir.

Bugünkü serbest ve çok gevşemiş, aşınmış, ne bileyim tuhaf hale girmiş devirde, yüzde beşe değil, yüzde bire razı olmak zorundayız.

Bu sebeple, aman çocuklar, bulunduğunuz günlerin, intisap ettiğiniz mesleğin kıymetini bilin, peygamber varisi olmaya gayret edin. Adam olun, çalışın. Çalışmayan arkadaşlarınıza dua edin.

Bugün İslamiyet’e hizmet etmek gayesiyle yaşayan kimselerin, ye’se kapılmamak için Fatih Sultan Mehmed’in bu düsturunu örnek almaları lazımdır. Böyle yaparsak, yetiştirenler şevkle çalışır, yetişenler şevkle yetişirler. Bu çok mühimdir, hiç unutulmamalıdır.

Yavrularım, biz güneşin battığını gördük. Onun için biz çabuk çöktük. İslam güneşinin gurubuna şahid olduk, bu bize çok acı verdi. Çabuk çöktük… Şeker hastalığım günbegün artıyor, yeni arızalar çıkarıyor. Bir çok eserler yazmak emelimdi, ama maalesef kendimi toparlayamıyorum.

Sizler, ümid ederim ki, İslam güneşinin yeni bir doğuşunu daha göreceksiniz. Güneş batar, batan güneş tekrar doğar. İslam güneşinin tekrar doğacağının işaretleri görülmeye başlamıştır. Emareler bunu gösteriyor. Doğuş, inşallah yakındır. Onun için sizden, alem-i İslam büyük hizmetler bekliyor.

Doğacak günün aşkıyla yaşayın, çalışın. Hayırlı günler görün inşallah…



Allâme-i cihân Huccetullâh İmâm Muhammed Zâhid ibnu Hasan el-Kevserî









(alıntı: M. Ertuğrul Düzdağ, Üstad Ali Ulvi Kurucu – Hatıralar 2/168-173)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder